Evet, nerede kalmıştık?
En son yaşadığım çöküntüden sonra kafam biraz ara vermek istedi herhalde. Ama bence ara vermesi iyi oldu. Sonuçta bu arada yazabileceğim daha doğrusu sorgulayabileceğim birkaç şey buldum. Çok iyi şeyler olmasa da yazım biçimimle bunu kapatabileceğimi umuyorum. En iyi konuları da böyle mahvetmedim mi? Mesela A. M. K’nin konusu cidden güzeldi lâkin yazamama sanatımla bunu konuyu pek doğru ve güzel bir şekilde cevaplayabildiğimi düşünmüyorum. Sonuçta ben de çakma bir yazardan ibaretim. Yazıp yazdığını paylaşmayan, yazım şeklini geliştiren bir yazar. En azından bu konuda gelişiyorum orasından bakalım.
Eğer fırından yeni çıkmış sorularıma cevap bulabilirsem eminim ki o konuyu da tekrardan yazacağım. Bu biraz zor olsa da elimden geleni yapmayı umuyorum. Çoktan bu yazacağım konu hakkında fikrimi belirtsem de pek ağır konuştuğumu söyleyemem hatta doğru düzgün hiçbir şey söylediğimi bile düşünmüyorum. O yüzden birazcık daha bu konuya satır ayarlamak istedim. Umarım böyle güzel bir konuyu batırmam :)
Evet, en son güzel bir yol belirlemiştim size. Demiştim ki “Sonu boka giden bu yolda birazcık da olsa düşünmeyi neden denemiyorsun? Ah bekle sana daha iyi bir yol verebilirim. Geriye sadece fikirlerini ve aşınmış kemiklerini bırakan birkaç kişiye hazır bir saygı duymaktansa neden onlar gibi olmuyorsun?” Ah ne güzel demişim değil mi? Ne güzel motivasyon vermişim size. Belki bir an iğrenç işe yaramaz hayatınıza bir anlam katmak için “Acaba yapsam mı?” diye düşünmüş bile olabilirsiniz. Ama okumanızla beraber bunun saygısızlıktan farkı olmadığını fark etmeniz bir olmuştur. Hatta bunu düşünmenin bile utancından kıvrandınız dimi? Eh, ne diyebilirim haklısınız. Sonuçta güzelim hayatta yaptığımız tek şey gündemdeki sorunları tartışıp belli bir tarafta olmaktan ibaret. Bulunduğumuz ya da bulunmuş gibi göründüğümüz taraflarda biz sadece koyunlardan* ibaretiz.
Tarafınız ne yaparsa yapsın sizde o yönden ilerlersiniz. Ne olursa olsun bu böyle olmak zorundadır. Tarafında olduğunuz kişiye veya topluluğa verdiğiniz yapay saygıyla yandaşlarınızın yaptığı şeyi tekrarlamak tabii bir süreden sonra alışkanlık yerine bir zorunluluğa dönüşüyor. “Böyle yapmak zorundasın, şöyle yapamazsın.” gibi ifadeler beyninizde temel kurallar halinde yerini alıyor. Ee tabi ailenin* de buna büyük bir etkisi var. En az birkaç yıl boyunca onların inandıkları inançlara inanıyor, onların savundukları şeyleri hayat amacınızdan daha çok savunuyorsunuz. Kim olursanız olun her şekilde bir şeye yönlendiriliyorsunuz ve bunu sahipleniyorsunuz. Sizce de bu biraz garip değil mi? Tabi belki bunun sadece bir düzen yapısının sonucu olduğunu düşünüyor olabilirsiniz. Ama benim düşüncem biraz daha farklı. En başından beri yönlendirilmemizde buna dahil.
Yediğimiz yemek, soluduğumuz hava, konuştuğumuz kişiler, dinlediğimiz müzik hatta korkularımız bile... Hepsi bizi en başından beri yönlendirenlerden ibaretler.
Bir tanrı? Belki de sadece sanatkârlardır. Lâkin ne olursa olsun bunun bizi yönlendirmediği anlamına gelmez. Gerçekten böyle yönlendirilmemiz doğru mu?
Evet, belki böyle olması gerekiyordur. Belki de bazı şeyleri görmeyip bu sahte hayatın içindeki paradoksta oyalanıp gitmemiz gerekiyordur. Ancak sorun şu ki, nedense diğerleri gibi ben bunu istemiyorum. Diğerleri gündelik sorunlarıyla uğraşırken, normal ihtiyaçlarını giderirken, eğlenirken, gelişirken... Ben sadece onlar gibi “insan” olmamın “yanlış” olduğunu düşünüp yapbozun içindeki çürük bir parçaya dönüşüyordum. En başında bazı şeylerin düzgün gitmediğini fark ettiğim de çoktan çarkların yerinden çıktığının farkındaydım. Belki bana “Git normal hayatını yaşa.” demiş olabilirler ama ben daha üstüne gittim her şeyin.
Cevap aramaktan çok bunları kurtulmak için yapıyordum ancak sonum bataklıktaki bir hayvandan farksız oldu. Etrafımdaki insanlar, yediğim her bir yemek, dinlediğim müzikler ve daha sayamayacağım kadar çok şey. Artık her birine iğrenerek bakmaktan başka bir şey yapamıyorum. Bana yarattıkları tek şey sadece uyuşturucu etkisinden ibaretken ben istediğim tek şeyden engelleniyordum. Bir şeylerin hayır neredeyse buraya ait her şeyin beni başka bir dünyanın içinde tuttuğunu hissediyorum. Çıkamayacağım bir dünyada duyulamayacak çığlıklar bırakıyorum. Hiçbir şey bilmeden bencilce bunu yapıyorum.
Bunların her biriyle dalga geçebilirdim ancak bu satırlara yazdığım şeyler sadece bir yazı değil bir cevap. Bu satırlar zaten kendi kendini cevaplayan kelimelerden ibaretler. Bense sadece bu cevaplar içinde boğulan bir “insanım”. Bazen bu durumdayken kendimi özel hissettiğim oluyor. Haha, ne komik ama... Böyle iğrenç bir durumun içinde olmak gerçekten özel hissettiriyor galiba. Her şeyin arasında görülebilir şekilde duyulmamak... Belki de kolayca görülebilirim lâkin dediğim gibi. “Bu durumları düzeltemediğim için elim kolum bağlı olduğu için mi? Hayır, ne elim kolum bağlı ne de düzeltemememle alakalı bu. Sadece korkağın tekiyim.” Belki de korkmam normaldir? Bu kadar şeyin arasında göze batmam belki de her şeyi bitirebilirdi. Çoktan bana dolaylı yoldan düşman kesilmişler saniyeler içinde beni yok edebilirdi. Korktuğum şey bu olabilir. Sesimi kimseye* duyuramadan bu oyunun içinde geberip gitmek. Gerçekten de bu olabilir...
Comments
Displaying 0 of 0 comments ( View all | Add Comment )